keskin.
a sharp knife.
Sıfat
sivri.
a sharp pin/needle. a sharp peak. The table had sharp corners.
Sıfat
ânî, keskin.
a sharp curve in the road.
Sıfat
belirgin, bariz, açık seçik, vazıh.
a sharp image. sharp differences of opinions.
Sıfat
lezzeti keskin: acı, ekşi, mayhoş.
a sharp acid-like taste. a sharp cheese.
Sıfat
(ses) acı, keskin.
a sharp cry: acı bir feryat.
Sıfat
şiddetli, soğuk.
a sharp , biting wind: şiddetli, dondurucu bir rüzgâr.
Sıfat
(ağrı vb.) keskin, şiddetli, kuvvetli.
a sharp pain.
Sıfat
(söz vb.) hiddetli, haşin, sert, acı.
sharp words.
Sıfat
zeki, açıkgöz, çok dikkatli, uyanık, istekli.
a sharp lad. a sharp watch for the enemy.
Sıfat
kurnaz, zeki.
a sharp bargainer.
Sıfat
şüpheli, hileli, dalavereli, aldatıcı.
sharp practice: şüpheli/gayrımeşru iş.
Sıfat
ânî, hızlı, çabuk, süratli.
a sharp rise/fall in the prices: fiyatlarda ânî yükseliş/düşüş.
There's a sharp drop over the cliff.
sharp's the word! Haydi, çabuk!
That was sharp work: (a) Maşallah çabuk bitti! (b) (bazen) bu iş biraz şüpheli.
Sıfat
(a) diyez, (b) yarım ton tiz.
Sıfat, Müzik
kıyak, şık.
a sharp dress. a sharp jacket.
Sıfat
tam, dakik olarak.
The concert starts at 8 o'clock sharp: Konser tam saat 8'de başlar.
Zarf
keskin bir şekilde, âni olarak.
turn sharp right/left: sağa/sola keskin (90°) bir dönüş yapmak.
Zarf
dikkatle, dikkatli/uyanık bir şekilde.
Zarf
daha yüksek perdeden.
She ruined her performance by singing sharp.
Zarf, Müzik
(a) yarım ton tiz ses, (b) diyez işareti.
İsim, Müzik
dolandırıcı, madrabaz.
İsim
çok sivri uçlu iğne.
İsim
notayı tizleştirmek, tiz sesle söylemek.
Fiil